Panik Bozukluk ve Agorafobi Nedir ve Bunlara Yatkınlık Oluşturan Etmenler Nelerdir? Nasıl Tedavi Edilir?

Panik Bozukluk ve Agorafobi Nedir ve Bunlara Yatkınlık Oluşturan Etmenler Nelerdir? Nasıl Tedavi Edilir?

Panik bozukluk ve agorafobi sıklıkla birlikte ortaya çıkan iki ayrı psikiyatrik bozukluktur.  Halk arasında ‘panik atak’ adıyla pek çok kez işittiğimiz panik bozukluk bir tür kaygı bozukluğudur. Panik bozukluk, aniden ve tekrarlayıcı bir biçimde ortaya çıkan fizyolojik birtakım belirtilerle kendini gösteren yoğun yaşanan bir korku nöbetidir. Bu fizyolojik belirtiler arasında çarpıntı, göğüste ağrı, nefesin tıkanıyor gibi olması, halsizlik elde ve ayakta uyuşma ve karıncalanma hissi, baş dönmesi, baygınlık hissi yer alabilir. Bu yoğun ve sıkıntı veren bedensel duyumlar sebebiyle bireyler gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını düşünürler ve bu duyumları hemen gelmekte olan bir felaketin habercisi olarak yorumlarlar. Bu bedensel duyumlara genelde şu şekilde felaket yorumları eşlik eder: çarpıntı gibi kalple ilgili duyuma “kalp krizi geçireceğim” nefesin tıkanacak gibi olması hissine “boğulacağım” düşüncesinin eşlik etmesi klinik ortamda sık karşılaşılan yakınmalardandır. Panik ataklar genellikle dakikalar içinde zirveye ulaşabilir, fakat bir atağın meydana gelmesinden sonra insanlar bazen yorgun ve kaygılı hissetmeye devam ederler. Bazı durumlarda, panik bozukluğu bulunan insanlar “noktürnal” panik ataklar deneyimlerler ki bu onları uykudan uyandırır. Bir kez panik nöbet geçiren bireyler bir diğerini geçireceğinden sıklıkla sıkıntı duyarlar ve bunun bir sonucu olarak da davranışsal birtakım değişikliklere giderler örneğin; insanlardan, mekanlardan ya da ataklarla ilişki kurduğu şeylerden kaçınmaya başlamak gibi.

 

Agorafobi kelimesi tam olarak geniş ve açık alanlardan korku anlamına gelir. Fakat, agorafobi tanılı insanlar kalabalıkta olmak ya da dışarıda yalnız olmak gibi başka durumlarda aşırı bir korku ve kaygıda yaşayabilirler. Agorafobili bireyler yüksek anksiyetelerinden dolayı sıklıkla bu korkulan durumlardan kaçınmaya çalışırlar. Eğer kaçınma mümkün değilse, başka bir kimse tarafından kendilerine eşlik edilmesi ihtiyacını duyarlar ya da aşırı anksiyete yaratan bu duruma dayanırlar. Bu durumlardan başka bir panik atak geçirme korkusuyla sıklıkla kaçınılır.

 

Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların yaklaşık %5’i yaşamlarının herhangi bir döneminde panik bozukluk deneyimlemektedir. Kadınlarda görülme olasılığı erkeklere oranla 2 kat daha fazladır. Panik bozukluğu ergenliğin erken evrelerinde başlayabilmesine rağmen, başlangıç yaşı 20'li yaşların başından ortalarına kadardır.  45 yaş üzerindeki bireylerde başlangıcı daha az yaygın olmakla beraber genelde panik bozukluğun 65 yaş üzerindeki yaşlılarda ortaya çıkma sıklığı önemli ölçüde azalır.

 

Panik bozukluk ve agorafobinin gelişimine katkı sağlayan pek çok faktör vardır; genetik ve panik bozukluğun aile öyküsü ya da başka anksiyete ve duygu durum bozuklukları, biyolojik faktörler, kişilik ve psikolojik faktörler ve stresli yaşam olayları ve çevresel stres yaratıcılar gibi.

 

Panik bozukluğun bir bireyde gelişmesinde genlerin rolü hakkında çok fazla bilgi mevcut olmasa da panik bozuklukla ilgili yapılan genetik araştırmalar çoklu genlerin ilgisi olduğunu gösterdi. Panik bozukluğun gelişiminde rol oynayan başka risk faktörlerinin de incelenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra, pek çok bilim adamı panik bozukluğun gelişiminde ve sürmesinde biyolojik bir katkı olduğuna inanmaktadır. Beyin kimyasallarındaki dengesizlik durumu, özellikle GABA, seratonin, ve nörepinefrin gibi. Kişilik tipi ve psikolojik risk faktörleri de panik bozukluğun gelişimine katkı sağlayabilir. Özellikle en önemli kişilik risk faktörlerinden ikisi yüksek düzeydeki kaygı hassasiyeti ve negatif duyguları deneyimlemeye eğilim sayılabilir. Kaygı hassasiyeti yoğun bireyler anksiyetenin belirtilerini tehlike olarak yorumlama eğilimindedirler. Bu bireyler aşırı kaygı hassasiyeti olmayan bireylere göre bedensel duyumların daha fazla farkında olma eğilimindedirler. Semptomların anlamının yanlış yorumlanması ile birleşen bu aşırı uyarılma hali ilk olarak kişiyi panik atak geçirmeye ve sonra devam eden atakların gelmesine ya da ilişkili davranış değişikliklerine (kaçınma davranışları gibi) yatkın hale getirir.

 

Stresli yaşam olayları ve çevresel faktörler de panik bozukluğun gelişimine sıklıkla katkı sağlarlar. Bu faktörler arasında çocukluk çağındaki ya da bir yetişkin olarak stresli yaşam olayları esnasındaki kayıp, travma ve aşırı hastalık öyküsü sayılabilir. Bunlar aynı zamanda negatif yaşam olayları da olabilir örneğin sevdiklerinden birinin ölümü, boşanma, finansa ilişkin stres ya da iş kaybı. Ayrıca bunlar önemli pozitif yaşam olayları da olabilir örneğin evlenmek, bebek sahibi olmak ya da iş terfisi almak gibi.

 

Aile üyeleri panik bozukluk ve agorafobinin iyileşme süreçlerine pek çok şekillerde yârdim edebilir. Bunlardan bazıları kişi ilaç kullanıyorsa bunu teşvik etmeyi ve psikoterapi alıyorsa katılıma teşvik etmektir örneğin; tedavideki ev ödevlerinde yârdim etmek ve duygusal destek sağlamak gibi.

 

Panik bozukluk ve agorafobinin tedavi edilmesindeki seçenekler çeşitlidir: ilaç ve bilişsel davranışçı terapi (BDT) ki bu yöntem tek başına ya da ilaçla birlikte kullanılabilir. BDT genelde haftalık olarak bireysel ya da grup formatında sağlanan yapılandırılmış, günceldeki probleme odaklanan bir tedavi biçimidir. BDT de danışanın aktif bir rolü vardır ve kişi panik atak semptomlarını izleyebilsin ve terapi seansında öğrendiği teknikleri uygulayabilsin diye, BDT’de çoğunlukla seanslar arasında ev ödevleri verilerek yürütülür. Ya da bazı terapistlerin kaygı ve panik atağı azaltmada kullandıkları gevşeme egzersizleri başka bir tedavi seçeneği olabilmektedir. Farkındalık ve kabul uygulamaları BDT ile ve/veya ilaçla birlikte sıklıkla kullanılan başka bir tekniktir.