Bir tür psikoterapi yöntemi olan hipnoz, farklı şekil ve isimlerde –neredeyse tüm medeniyetlerde- eski çağlardan beri bilinen kişinin trans haline geçmesi, bu sebeple telkine yatkın hale gelmesi durumudur. Neredeyse milattan beri bilinmekte olan bu transa geçme hali son yüzyılda sistemleşmiş, bilim temeline oturtulmuş ve psikolojik/ fizyolojik birçok hastalığın tedavisinde kullanılır hale gelmiştir. Hassas ve istismara açık bir konu olduğundan, medya ve popüler yayınların oluşturduğu yanlış algılar sebebiyle de hipnoz konusu halk tarafından genellikle yanlış tanımlanmış ve abartılmıştır.
Bu yazımızda hipnoz hakkındaki söz konusu yanlış anlaşılmalardan ve doğrusunun ne olduğundan bahsedeceğiz. Böylelikle hem hipnoza karşı ön yargıları yıkmayı hem de bu tedavi yöntemine baş vuranların bu konuda liyakati olmayan kişiler tarafından istismar edilmesini önlemeyi hedefliyoruz.
Öncelikle hipnoz kesin olarak hipnoz olacak kişinin inisiyatif ve kontrolünde gerçekleşen bir durumdur. Bir kişi iradesi dışında psikolojik hiçbir yöntemle hipnotize edilemez ve yönlendirilemez. Bunun yanında bir şekilde -terapi esnasında- hipnotize olmuş kişi istediği an bu trans halinden çıkabilmekte ve normal şartlarda yapmak istemediği hiçbir şey ona hipnoz esnasında da yaptırılamamaktadır. Yani hipnoz; kişinin bilincini kapayan, iradesini kaybetmesine neden olan bir uygulama değildir. Hipnoz esnasında bireyin öz farkındalığı yerinde ve bilinci açıktır.
Bir diğer yanılgıysa hipnozun kişiyi trans haline geçirmesi ve genellikle psikolojik rahatsızlıklarda kullanılması sebebiyle geçmişte olan anıların ve hipnoz esnasında deneyimlenen olayların ipnotizmacı tarafından silinebileceği korkusudur. Bu yanılgının sebebi hipnozla da yakından ilişkili olan psikoterapi yöntemlerinden psikanaliz ekolünün terapiler esnasında daha çok kişinin anılarıyla ilgilenmesi ve birçok psikolojik rahatsızlığın geçmişteki yaşanan hatıralar sebebiyle bugüne taşındığını düşünmesinden kaynaklanır. Düşünülenin aksine bu terapi yönteminde amaç anıları silmek değil, bilinç altında kalan anıları ortaya çıkarmaktır. Ortaya çıkan anılar rahatsızlığın sebebini ortaya koyar ve bu anının zihnen ve ruhen kişide uyguladığı baskıyı ortadan kaldırmış olur. Bu da bahsi geçen psikolojik sorunun ortadan kalkmasında büyük bir adımdır. Bir önceki paragrafta da bahsettiğimiz gibi sizin isteğiniz dışında ipnotizmacının böyle bir müdahalede bulunması da mümkün değildir.
Hipnoz hem tıp hem de psikoloji alanında diğer tüm terapi ve tedavi türlerinden daha çok soyut ve mistik kavramlara sahip olduğu için insanlarda bu yöntemin olağan üstü güçler doğurabileceği, özel yeteneklerin bu yöntem sayesinde ortaya çıkabileceği gibi bir beklenti oluşmuştur. Üzülerek söylemeliyim ki hipnozun henüz böyle bir etkisine saptanmadı. Ayrıca hipnozun hiçbir rahatsızlıkla da kendi başına mücadele etmesi ve onu yenmesi mümkün değildir. Tedavisinde hipnoza baş vurulan konular; bağımlılıklar ve ruhsal sıkıntılar gibi daha çok kişisel vakalar olduğu için büyük ölçüde kişinin kendi benliğinin söz konusu sıkıntıyla baş etmeye kendini hazır hissetmesi gerekir. Yani “beş seansta hipnozla sigaraya son” “hipnozla takıntılarınızdan bir ayda kurtulun” gibi slogan ve reklamlar gerçeği yansıtmamakta ve yalnızca umut vaat etmektedir.