Kıskançlık kavramı farklı tanımları olmakla birlikte, sevgi, ilgi ve şefkat bütününden yararlanan kişinin, bunun başka bir kişi ile paylaşılmasından duyduğu rahatsızlık ve bu doğrultuda gelişen tepkiler olarak tanımlanır. Tanımı incelediğimizde, kişinin yalnızca kendisine ait olduğunu hissettiği duygusal desteğin paylaşılması, kişinin artık ihtiyacı olan duygusal desteği karşılayamayacağı düşüncesine itmektedir. Bu düşüncenin sonu da haliyle kaygı bozukluğudur.
Kardeşi olana kadar tüm ilgi ve alakayı kendisinde toplayan büyük çocuk, kardeşinin doğması ile ilginin merkezi kardeşine kaydığı için kaygı hissetmeye başlar. Bu kaygıyı, ebeveynlerinden beklediği ilgiyi göremeyeceği korkusu takip eder. Buna ek olarak, bu durumun sorumlusu olduğunu düşündüğü küçük kardeşine nefret beslemesi ve kızma gibi tepkiler doğabilir.
Kardeş kıskançlığı, her yaşta görülebilen bir durum olsa da çocukluk zamanlarında daha yoğundur. Haliyle ebeveynlerin kardeşler arasındaki duygusal dengeyi koruması ve ilgi ve sevgiyi de her iki kardeşe aynı oranda göstermesi, ebeveynlerin ilgi ve dikkati için rekabet eden çocukların sorunlarını çözmek amacıyla önem taşır. Çocuklardan birine daha fazla sevgi ve ilginin gösterilmesi, kardeşler arasında karşılaştırma yapılması, daha az sevgi gören kardeşin aşağılık duygusu ve güvensizlik sorunu yaşamasına neden olur.
Ailelerin çocuklarının henüz daha aralarındaki ilişkiyi tam olarak kavrayamadığı yaşlarda onlara hiyerarşiyi işaret etmesi kardeş kıskançlığının oluşmasında bir diğer faktördür. Böyle bir durumda aileler, “Sen abisin/ablasın, o daha küçük!” gibi cümleler kurarak halen ilgiye muhtaç olan çocuğu büyük bir sorumluluk altında bırakmaktadır. Bu durumda büyük çocuğa verilen mesaj, kardeşi varken ona ilgi verilemeyeceğidir çünkü kardeşi ilgiye ve korunmaya muhtaçtır. Sonuç olarak büyük çocuk, ikinci plana düştüğünü anlar ve kardeşine karşı öfke hissetmeye başlar.
Kardeş kıskançlığını önlemek için öncelikle kardeşler arasındaki rekabetten ve kardeş olsalar da ne kadar farklı olabileceklerini ve anlaşmazlık yaşayabileceklerini kabul etmeyi gerektirir. Çünkü her çocuk biriciktir ve ona özel olarak vakit ayırmaya ihtiyaç duyar. Çatışmanın çözülebilmesi için ebeveynlerin karar mekanizması olması büyük sorunları da beraberinde getirir. Ebeveynler, iyi bir niyetle çocuklarına çözümü anlatsa da çocuklar yalnızca destek görmek ve haklı olan taraf olma beklentisi içerisindedirler. Dolayısıyla rekabetin alevini arttırmamak için çözümleri kardeşlere bırakmak her zaman daha mantıklı olacaktır.






