Takıntılar sürekli ve tekraren zihnimizi meşgul eden, kişiyi zorlayan ve yaşam kalitesinin düşmesine neden olabilecek düşünce ve dürtülerdir. Takıntılar iki düzeyde değerlendirilir: birinci düzeyde günlük hayatta herkesin aklına birkaç defa gelebilecek ve etkisi uzun süre devam ettirmeyen olası düşünceler yer alır. Bu düşünceler hayatın seyri içerisinde gayet olağan ve normal karşılanan takıntı ve endişelerdir. Örneğin evden çıkarken kapıyı kilitleyip kilitlemediğinizi bir kez kontrol etmeniz, biraz titiz olduğunuz için ellerinizi günde on-on beş defa yıkıyor olmanız ya da masanızın tertip ve düzenine dikkat ediyor olmanız gayet normaldir. Fakat ikinci düzeyde değerlendirilen ve bir hastalık halini almış olan takıntılarda kişi evinin kapısını 15 20 defa kontrol eder, her 5 dakikada bir elini yıkar ve gününün yarısını bulunduğu ortamın tertip ve düzenine ayırmak zorunda kalır. Bu durumsa takıntılı kişiyi bir çıkmaza sürükler ve hayatını birçok noktada olumsuz anlamda etkiler.
Takıntı rahatsızlığı ya da tıbbi ismiyle obsesyonlar tanı ve tedavi anlamında sonuç alınabilen bir ruhsal hastalık türü olsa da oluşma sebepleri ve nedenleri noktasında kesin ve somut bir kanıt henüz bulunamamıştır. Ancak bu rahatsızlığın birkaç varyantla nüks ettiği düşünülmektedir. Birçoğunun da tedavi ve tanı sürecindeki araştırmalar neticesinde bu varyantlardan biri sebebiyle ortaya çıktığı da gözlemlenmektedir.
Takıntıya en çok sebep olduğu düşünülen durum anılar ve çocukluk çağı travmalarıdır. Kişinin küçüklüğünde yaşadığı ve belki de artık hatırlamadığı travmalı bir olay zihninde yer etmiş ve başka olgularla eşleşerek kendini bir tür takıntı olarak dışa vurabilmektedir. Ya da yaşanan olay doğrudan ilgili olduğu durumlarda ortaya çıkabilmekte ya da bireyde aynı travmayı yaşama endişesiyle dönüştüğü takıntı her an zihinde diriliğini koruyabilmektedir.
Takıntılar için ciddi bir sebep olarak kabul edilen bir diğer sebep ise genetik yatkınlıktır. Hastanın soy öyküsünde obsesyon hastalığı yer alıyorsa büyük oranda kendindeki takıntı durumu da bu genetik bağ ile ilişkilendirilir. Bir diğer sebep olan beyinsel aktivite bozuklukları da bir noktada bu sebeple de ilişkilidir ve birbirlerini takip ederler.
Beyindeki aktivite bozukluğu sebebiyle oluşan obsesyonlar, beynin bazı bölgelerindeki ileti bozuklukları ve nörotransmitterlerin iletişimindeki eksiklikleri sebebiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Toplumda her yüz kişiden 2-3'ünde hastalık derecesinde ve tedavi edilmesi gereken obsesif bozukluklar görülmektedir. En sık görüldüğü yaş grubu ise yirmili yaşlardır ve oransal olarak kadınlarda daha fazladır.